Türkiye, yaklaşık 110 gigavat kurulu güce sahip olan yenilenebilir enerji başta olmak üzere yerli kaynaklarla büyümeye devam ediyor. Bu elektrik üretim yolculuğunda önemli kilometre taşlarından biri de Silahtarağa Elektrik Santrali.
Osmanlı döneminde İstanbul’un en eski endüstri bölgelerinden biri olan Haliç’te kurulan Silahtarağa, kente yönelik elektrik dağıtımını hedefleyen ilk elektrik santrali olarak dikkat çekiyor.
1914 yılında üretime başlayan santral, elektrik üretimi için gerekli olan kömürü Zonguldak’tan deniz yoluyla getiriyordu. Silahtarağa, 1952 yılına kadar İstanbul’un tek elektrik üretim merkezi olarak hizmet verdikten sonra, 1983 yılında faaliyetine son verdi.
Yüz yılı aşan geçmişe sahip Silahtarağa’da, 2004-2007 yıllarında kapsamlı bir dönüşüm projesi gerçekleştirildi. “Yok olma” sürecindeki santral, makine daireleri korunarak “Enerji Müzesi”ne dönüştürüldü. Yapı, bu haliyle Türkiye’nin ilk endüstriyel arkeoloji müzesi unvanının da sahibi oldu.
“Santral, doğrudan halka hizmet edebilecek bir yapıda inşa edilmiş”
İstanbul Bilgi Üniversitesi Özel Projeler Müdürü ve Öğretim Görevlisi Amed Gökçen, bir Alman firması tarafından yapımı tamamlanan santralin, 1938 yılına kadar bir Fransız şirketi tarafından yönetildiği bilgisini verdi.
Gökçen, santralin, millileştirme politikaları kapsamında “milli bir eser” olarak devlete bağlandığını belirterek, santralin mevcut halinin 1950’li yıllarda tamamlandığını söyledi.
Zonguldak’tan getirilen kömürle elektrik üretiminin sağlandığı santralin “kent odaklı” bir yapıya sahip olduğunu vurgulayan Gökçen,
Bir mekan veya bir devlet bölgesi, kurumu düşünülerek bu santral yapılmamış. Doğrudan halka da hizmet edebilecek, devlet kuruluşlarıyla birlikte hizmet edecek bir yapıyla inşa edilmiş. Bunu zaten ilk elektrik dağıtımı yapılan yerlerde de görmek mümkün.
değerlendirmesinde bulundu.
Santralin 1983 yılına kadar İstanbul’a elektrik sağladığını aktaran Gökçen,
1952 yılına kadar tek başına karşılamış. 1952 yılından sonra burası bir elektrik dağıtım merkezi olarak kullanılmış. Sadece kendi elektrik üretmemiş, çevrede üretilen enerjinin toplanıp dağıtıldığı bir alan haline getirilmiş.
dedi.
Enerji Müzesi’ne dönüşüm ve arşiv çalışmaları
Gökçen, santralin müzeye dönüşüm sürecine ilişkin, şunları kaydetti:
1983’ten sonra, bildiğimiz kadarıyla, burası elektrik kurumunun deposu olarak işlev görmüş, ta ki İstanbul Bilgi Üniversitesi burayı devralıp üniversite kampüsü ve Enerji Müzesi olarak kullanmaya başlayana kadar. Türkiye’nin birçok yerinden üniversite öğrencilerinin, lise öğrencilerinin ve ilkokul düzeyinde öğrencilerin kafileler halinde gelip, burada enerji üretimine ve bunun önemine dair küçük atölyelerden faydalanabildiği bir içeriğe sahip Enerji Müzesi.
Müzedeki arşiv çalışmalarına yönelik de bilgi veren Gökçen,
Arşivi tasnif etme sürecinde gördüğümüz önemli şeylerden biri şu oldu; elektrik ile İstanbul birbirinden ayrıştırılamaz bir birlikteliğe sahip. Elektrik ve elektriğin sağladığı imkanlar, elektriğin sağladığı güvenlik, elektriğin sağladığı ulaşım, elektriğin sağladığı en basit haliyle sokakların aydınlatılmasının oluşturduğu o piyasa hali bile bazı semtlerin, bazı mahallelerin şimdiki haline dönüşmesinde önemli bir rol oynamış. Silahtarağa, yüzyıllık tarihi içerisinde İstanbul’un neredeyse kalbinde önemli bir teknolojik mekan olarak duruyor.
ifadelerini kullandı.